Bir Başkasının Acısında Yaşamak – Rachel Corrie | Sınır Etkisi

Episode 165 May 30, 2025 00:08:54
Bir Başkasının Acısında Yaşamak – Rachel Corrie | Sınır Etkisi
Sınır Etkisi
Bir Başkasının Acısında Yaşamak – Rachel Corrie | Sınır Etkisi

May 30 2025 | 00:08:54

/

Show Notes

Bir insan, hiç tanımadığı bir halkın acısına neden kendi hayatını feda eder? 2003 yılında, 23 yaşındaki Amerikalı barış aktivisti Rachel Corrie, Gazze’de bir evin önünde durdu. Elinde silah yoktu. Sadece bir inancı vardı: Adalet. Bu bölümde, Rachel Corrie’nin hikâyesi üzerinden İsrail’in “insan hakları” anlayışını sorguluyoruz. Medyanın sessizliği, devletlerin ikiyüzlülüğü ve vicdanın sınırlarını konuşuyoruz. Emmanuel Levinas’tan Hannah Arendt’e, Edward Said’den Sartre’a kadar; felsefenin ışığında evrensel bir soruya yanıt arıyoruz: “Bir başkasının acısı bana ne kadar uzak?” https://episodes.castos.com/6019af24a19d28-31318580/2054204/c1e-pj48ni193wrfvrm9p-gp3m11ovhwjx-qz5lhw.mp3
View Full Transcript

Episode Transcript

[00:00:04] Speaker A: Filistinli çocukların gözlerinin içine bakıyorum. Onlara gülümsemek istiyorum. Ama içimde büyüyen korku buna izin vermiyor. Gördüklerim çocukluğun masumiyetini yok eden bir gerçeklik. [00:00:30] Speaker B: Sınır etkisinden sesimizi duyurabildiğimiz herkese merhabalar. Ben Kader. Bugün sizlere bir hikaye anlatacağım. Ama bu sadece bir insanın değil, bir halkın da hikayesi. Üstelik sonu gelmeyen, adaleti bekleyen bir hikaye. 23 yaşında bir Amerikan vatandaşıydı. Washington'da sakin bir öğrenci hayatı yaşıyordu. Ama dünyada olup bitenler onu içten içe rahatsız etmeye başlamıştı. Gazete olup bitenleri, evleri yıkılan, gücü yetmeyen insanları duydukça içinde bir ateş yanmaya başladı. Bu duruma sessiz kalamazdı. Bir grup insan hakları aktivistiyle birlikte Filistin'e gitme kararı aldı. Gittiği yer dünyanın en çatışmalı ve izole bölgelerinden biriydi. Gazze. [00:01:41] Speaker A: Buraya gelene kadar aslında neyle karşılaşacağımı tam olarak bilmiyordum. Ama şu an çevremdeki yıkık evlere, bombalanmış sokaklara bakarken buradaki yaşamın gündelik bir kabus olduğunu görüyorum. [00:01:55] Speaker B: Bu sözler Richel'a ait. Richel, Gazze'de evleri yıkılmak istenen Filistinli ailelerle birlikte kaldı. Uluslararası Dayanışma Hareketi çatısı altında, sivillerin yaşam alanlarını korumak için insani bir hareketin parçası oldu. Ve o gün, 16 Mart 2003. Refah'ta bir plistinli ailenin evinin yıkılmasına engel olmaya çalışıyordu Rachel. Ama Rachel'ın hayal bile edemeyeceği bir son onu bekliyordu. Richard'ın Gazze'deki hayatı yalnızca gözlemlemekten ibaret değildi. O hayatı yaşadı ve belgeledi. Ailesine yazdığı elpostalardan biri şöyleydi. [00:02:48] Speaker A: İnsanların çok tatlı bir şekilde felaketle karşı karşıya kalmalarından dolayı midem bulanıyor. Bu insanların saf nezaketi ve hayatlarının sistemli olarak yok edilmesi bana gerçek dışı geliyor. [00:03:02] Speaker B: Evet, Rachel'ın yaptığı şey, tanıklık etmek, yalnızca bakmak değil, ses çıkarmaktı. Önce ben sizlerle birlikte şu soruyu sormak istiyorum. Rachel, bir Amerikan vatandaşı. Neden Gazze'deydi? Bu yalnızca politik bir duruş muydu? Bir aktivizm miydi? Yoksa daha fazlası mı? İşte bu noktada durup derin bir soru sormalıyız. Richard neden buradaydı? Amerika'da kalıp kendi hayatını kurabilecekken neden Gazze'de bir evin önünde durdu? Bu sorunun cevabı, Richard'ın içinde taşıdığı kozmopolit bir vicdanda saklıydı. Fransız filozof Emmanuel Levinas'ın ötekinin yüzü kavramında dediği gibi, ötekinin yüzü bize bir emir verir. Beni öldürmeyeceksin. İşte, Richard da ötekinin yüzüne baktı ve onu gördü. Bir Filistinli çocuğun gözlerinde, bir annenin enkaz altında kalmış umudunda, bir öğrencinin okuluna gitmek üzere kapatılmış yolunda, Orada insanı gördü ve onun tarafını seçti. İnsan olmanın. Rachel, bir Pilistinli ailenin evinin yıkılmasını engellemek için koca bir bıldözerin önünde durmuştu. Parlak, turuncu yeleğiyle diz çökmüştü. Bir tanığın söylemi şu. [00:04:38] Speaker A: Rachel, bıldözerin geldiğini gördü. Ama geri çekilmedi. Onun duracağını düşünmüştü. Ama durmadı. Richel'ı altına alıp ezmişti. Sonra geri çekildi. Richel'ın gözlerimizin önünde can vermesini istedik. [00:05:04] Speaker B: Hannah Arendt, kötülüğün çoğu zaman banal, yani sıradan olduğunu söyler. İnsanlar genellikle kötü olmaya karar vermezler. Bugün kötü olacağım, diye uyanmazlar. Sadece olan bitene ses çıkarmazlar, o kadar. Richard bu sessizliği reddetmişti, ta ki Richard'ın sesi tamamen susturulana dek. Bugün neden Richard'ın hikayesini konuşuyoruz? Bir de bir şeyleri hatırlatması gerekiyor. Mesela uluslararası dayanışma. Uzaktaki trajedilere bakıp üzülmek değil, o trajedinin karşısında bir pozisyon almak. Postkolonyal düşünür Edward Said, batının doğuya bakışındaki bir öteki yaratma eğiliminden bahseder. Ama Rachel bu ötekiyi görmedi, Filistinlileri bizden değil diye tanımlamadı, onları kendinden bildi. İşte bu yüzden onun mücadelesi, uluslararası bir dayanışma olarak örnek oluyor. Sadece Gazze için değil, tüm dünya için anlamlı, Rachel'ın hikayesi. Peki şimdi biz ne yapabiliriz? Gene Paul şöyle söylüyor. İnsan yalnızca yaptıklarından değil, izin verdiklerinden de sorumludur. Bu hikayeden şunu anlayabiliriz. Rachel izin vermedi. Peki ya biz? Biz bugün neye izin veriyoruz? Sessiz kaldığımız hangi yıkımın ortağı oluyoruz? Belki de Rachel'ın hikayesinden çıkaracağımız en büyük ders şu soruda yatıyor. Ben başkasının acısını ne kadar içselleştiriyorum? İsrail bu olayı kaza olarak tanımladı tabii ki de. Buldazar operatörünün Richelie görmediğini ikna etti. Ancak tanıklar ve görüntüler bu açıklamayı yalanladı. Amerikan medyası o dönemde sessizdi. Beyaz Saray'dan bir açıklama gelmedi. Aynı olay. Farklı yerde olsaydı dünya başka mı davranırdı? Bu soru geliyor akıllara. İsrail kendini demokratik bir hukuk devleti olarak tanıtır. Ancak uygulamaları bununla çalışır her zaman. Filistinli gazetecileri susturur. Aktivistleri terörist ilan eder. Meşru savunma adı altında sivil yaşam alanlarını bombalar. Her zaman uluslararası hukuktan kaçmak için güvenlik kelimesini bir kalkan gibi kullanır. Peki insan hakları kimin için geçerli, kimin hayatı sayılır oluyor? Ritchell'ın ölümü bize acı bir gerçeği hatırlatıyor. Uluslararası dayanışma, uzaktan üzülmek değil, pozisyon almaktır. Tabii günümüzde Ritchell için yazılmış oyunlar, kitaplar, belgeseller var. Bugün de biz bir podcast bölümü yaptık onun hikayesi için. Richard'ın anısına tüm ötekileştirilenlerin, susturulmak istenenlerin onuruna bir kez daha hep birlikte soralım. Bir başkasının acısı bize ne kadar uzak? Sınır etkisini dinlediniz. Bizi nereden, hangi zaman diliminde dinliyorsanız, hepinize günaydın, iyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler diliyorum. Sınıf etkisi programını Apple Podcasts, Google Podcasts, Spotify, Stitcher, SoundCloud platformları üzerinden dinleyebilir ve konu hakkındaki görüşlerinizi bize iletebilirsiniz.

Other Episodes

Episode 128

June 27, 2024 00:15:10
Episode Cover

Kocaman Gözler İçinde ''İŞKENCE'' | Sınır Etkisi

Bazen siyah beyaz bir filimde gözlerde mors alfabesini kullanarak  işkenceye uğradığını anlatmaya çalışan esirler gördük, bazen af getirildi diye sevinip otobüsten inmesini bekleyen yakınını...

Listen

Episode 133

August 21, 2024 00:11:23
Episode Cover

Havaalanında Yaşayan Yersizler: Mehran Nasseri | Sınır Etkisi

Malezya’daki bir havaalanında yedi ay boyunca yaşayan bir Suriyeli mülteci, yakın zamanda Kanada’da sığınma hakkı kazandı. Ancak Hassan al Kontar’ın hikayesi manşetlere çıkmadan önce,...

Listen

Episode 31

September 15, 2022 00:14:38
Episode Cover

Mezun Hikayeleri | Eczacılık | Sınır Etkisi

“Asla pes etme” cümlesinin klişe olmasının bir nedeni var. Hayat başarısızlıktan başarıya uzanan umut hikayeleriyle dolu. Her umutsuzluğun  aslında başarılı olma yolunda ufak bir...

Listen