Havaalanında Yaşayan Yersizler: Mehran Nasseri | Sınır Etkisi

Episode 133 August 21, 2024 00:11:23
Havaalanında Yaşayan Yersizler: Mehran Nasseri | Sınır Etkisi
Sınır Etkisi
Havaalanında Yaşayan Yersizler: Mehran Nasseri | Sınır Etkisi

Aug 21 2024 | 00:11:23

/

Show Notes

Malezya’daki bir havaalanında yedi ay boyunca yaşayan bir Suriyeli mülteci, yakın zamanda Kanada’da sığınma hakkı kazandı. Ancak Hassan al Kontar’ın hikayesi manşetlere çıkmadan önce, neredeyse yirmi yıl boyunca bir havaalanında mahsur kalan bir adamın epik hikayesi vardı. Bugün sizlere, 18 yıl boyunca Paris Charles de Gaulle Havalimanı’nda yaşayan ve Steven Spielberg’in The Terminal filmine ilham veren Mehran Karimi Nasseri’nin şaşırtıcı hikayesini anlatıyoruz. Nasseri’nin hikayesi, onun kişisel dramından çok daha fazlası; bu, bir insanın sınırların ve kuralların ötesinde hayatta kalma mücadelesinin hikayesi. https://episodes.castos.com/6019af24a19d28-31318580/1817990/c1e-rd4oghjkqjrhnx18z-qdr7v5grirq4-r0jhjc.mp3
View Full Transcript

Episode Transcript

[00:00:02] Speaker A: Tarihlerimiz 2018'i gösteriyordu. Malezya'daki bir havalimanındayız. 7 ay boyunca bu havalimanında yaşayan bir Suriyeli mülteci her gününü Suriye rejimine geri iade edileceği korkusuyla geçirirken hayal bile edemeyeceği bir şekilde Kanada'da sığınma hakkı kazandı. Hasan'ın hikayesi manşetlerimize düştüğünde neredeyse 20 yıl boyunca bir havalimanında mahsur kalan ve tam olarak orada da yaşamını yitiren mültecinin hikayesi aklıma geldi. İranlı mülteci Mehran Karimi Nassari. Bugün Sınır Etkisi programında sizlerle The Terminal filmine ilham veren gerçek bir hikayeye odaklanacağız. Sınır Etkisinden sesimizi duyurabildiğimiz herkese merhabalar. Ben Kader. Aynap Beledi Podcast. Dünya döndükçe kendini tekrarlıyor gibiydi. Suriyeli ya da İranlı ya da Türk. Aynı hikayelerle farklı yıllar aralığında sürekli karşılaşıp duruyoruz. Ve bu hikayeler patlamış mısırlarımızı aldığımız, rahat koltuklarımıza uzanıp izlediğimiz filmlere ilham oluyor. İşte buna en güzel örnek de Yaşamı Havaalanında Geçen Mültecilerdir ve Terminal filmi de işte tam da buradan ilham aldı. The Terminal filminin ardındaki gerçek hikaye, ilham aldığı film kadar inanılmaz diyebiliriz. 2004 yapımı filmde Tom Hanks, Doğu Avrupa'dan gelen Victor Nowarski'yi canlandırıyor. Ülkesindeki askeri darbe sırasında New York'taki John Candy Havalimanına inen Victor, seyahat durumu riskli hale gelince pasaportu geçersiz sayıldığı için aylarca havalimanında mahsur kalıyor. Hikayeyi daha da ilginç kılan şey ise gerçekten de benzer şekilde havalimanında uzun süre mahsur kalan bir adamın gerçek hikayesine dayanması. Fakat filmdeki Victor karakterinin kurgusal hikayesi için İranlı mültecinin durumu yaşadıkları büyük ölçüde değiştirilmiş. Ama The Terminal'e ilham veren gerçek hikayede en az film kadar ilginç. Merhan Karimi Nassari, The Terminal filmine ilham veren gerçek kişiydi. İranlı bir mülteciydi. Paris'teki havalimanının birinci terminalinde, Akıl alınmayacak kadar uzun bir süre olan on sekiz yıl boyunca yaşadı. Bu alışılmadık yaşam durumu Nasseri'yi tabii ki de ünlü haline getirmişti. Ve 2024 yılında yayınlanan otobiyografisi The Terminal Man filmimizin de arkasındaki gerçek hikayeye ışık tutacak daha fazla ayrıntı içeriyordu diyebiliriz. Bu otobiyografiyi İngiliz yazar Andrew Duncan ile birlikte yazmıştı. Kitaptaki bilgilere göre Nasseri'nin İran'da doğduğunu ancak 28 yaşında Birleşik Krallığa taşındığını iddia ediyor. Nasseri 1974 yılında eğitim amacıyla İngiltere'ye gitti. Ancak İran'a geri döndüğünde ülkesinde Şah'a karşı yapılan protestolara katıldığı için tutuklandığını ve sınır dışı edildiğini iddia etti. İşte bu iddia onun hayatının geri kalanını belirleyen olaylar zincirinin tam da başlangıcıydı. Nasseri birçok Avrupa ülkesinde sığınma talebinde bulundu ve sonunda Belçika'da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinden mülteci statüsü aldı. Ancak kimliğini doğrulayan belgelerini kaybettiği için Paris'te bir havalimanında, transit alanda sıkışıp kalmıştı. 1988 yılında Paris'teki havalimanına gelen Nasseri evraklarının kaybolması sonucu birinci terminalde yaşamaya başladı. Önce zorunlu olarak burada kalmıştı. Fakat zamanla bu durumu kabullendi ve kendi isteğiyle havalimanında kalmaya devam etti. Yıllar geçtikçe terminalin bir parçası haline gelmişti. Hatta havaalanı personelleri ona Lord Alfred adını vermişti. Pars'taki havalimanının birinci terminalinde takım elbiseli iş insanları, tatile hazırlanmış tatilciler aceleyle geçerken kırmızı, plastik bir bankta kıvrılmış yatan Nasseri'yi neredeyse hiç fark etmiyorlardı. Belki de son dakika hediyelerini alıyorlar ya da son dakikalarını bir bardak kahve içerek geçiriyorlardı. Belki de ilk defa başka bir yere gideceklerdi. Bir yeri hayatlarında ilk defa görecekler ya da uzun bir yolculuk sonrasında, tatili sonrasında evlerine gideceklerdi. O kırmızı plastik bankta kıvrılan adam için ise ev, uluslararası transit bölgesinin küçük bir köşesiydi. Günlerini bu kırmızı bankta uyuyarak, günlüğünü yazarak, dergiler okuyarak veya terminaldeki yolcuları gözlemleyerek geçiriyordu. Bu yaşam tarzı onu küçük bir şöhret kazandırmıştı. Havaalanı personeli ve bazı yolcular için tanıdık bir yüz haline gelmişti artık Nesteri. Onu tanımayan neredeyse kimse kalmamıştı. Nesteri'nin bu ortamda geçirdiği zaman dışarıdaki dünyadan tamamen izole olmuş gibiydi. Bir yandan bu durumu kabullenmiş gibi görünüyor. Diğer yandan ise artık buradan ayrılamayacak kadar alışmıştı. Peki Nasseri neden bu kadar uzun bir süre havalimanında kaldı? Bu nedenlerden en büyük tabii ki de kaybolan belgeleri. İşte bu yüzden de karşılaştığı yasal sıkıntılardı. Havalimanında geçen yıllar boyunca bürokrasi Nasseri'yi bir türlü çözülemeyen bir yasal boşlukta bıraktı. Havalimanı personeli zamanla Nesteri'nin daha içine kapanık bir hale geldiğini ve durumun giderek kötüleştiğini fark etti. Bir doktor onun durumunu burada fosilleşmiş diyerek özetlemişti. İlginç bir şekilde yıllar sonra bile mülteci belgelerini aldığında Nassari bunları imzalamayı reddetti ve havaalanında kalmaya devam etti. İşte Nassari'nin bu davranışı uzun süreli esaretin psikolojik etkileriyle açıklanabilirdi. 2006 yılında sağlık durumu nedeniyle havaalanından hastaneye kaldırıldı ve bundan sonra da Paris'te bir bakım evinde yaşamaya başladı. İzlediğiniz için teşekkürler. Mehran Nasari'nin hikayesi yalnızca The Terminal filmi için ilham kaynağı olmakla kalmadı. Fransız yapımı, Lost in France filmi ve aynı zamanda Flight adlı bir operada dahil olmak üzere birçok sanat eserinin de esin kaynağı oldu. The Terminal filminde Tom Hanks, kurgusal bir Doğu Avrupa ülkesinde olan, aslında hiç var olmamış Krokoskia'daki siyasi devrim nedeniyle New York'ta bir havalimanında mahsur kalan Victor Noworski karakterini canlandırdı. Film Nasseri'nin gerçek hikayesinden esinlenmiş olsa da onun yaşamını tam anlamıyla yansıtmıyordu tabii ki de. Yine de Nasseri'nin havalimanında mahsur kalma durumu filmde dramatik ve dokunaklı bir şekilde işlenmişti. Aslında bakarsanız Nasseri'nin hikayesi mültecilerin ve vatansız bireylerin karşılaştığı zorlukların çarpıcı bir örneği olarak hafızalarda yer etti. Bürokrasinin, göçmenlik yasalarının nasıl insan hayatları üzerinde etki ettiğini derinlemesine düşündürdü bu hikaye bize. Aynı zamanda kültürel açıdan da büyük bir etki bıraktı. Mehran Karimi Nasseri 18 yıl boyunca havalimanında yaşadıktan sonra 12 Kasım 2022'de Terminal 2F'de hayatını kaybetti. Nasseri'nin o gün öğle saatlerinde geçirdiği kalp krizi onun hayatla olan bağlantısını kesmişti. Nasseri'nin bize bıraktığı mirası sadece onun havalimanında geçen yıllarının hikayesiyle sınırda değil, onun hayatı, bürokratik sistemlerin karmaşıklığını, mültecilerin yaşadığı zorluklar ve vatansız bireylerin karşı karşıya kaldığı sorunlar konusunda da önemli dersler çıkarmamız gerektiğini içeriyor. Nasari'nin hikayesi onun kişisel dramından çok daha fazlası. Bu aslında bir insanın sınırlarının ve kurallarının ötesinde hayatta kalma mücadelesinin hikayesi. 18 yıl boyunca bir havalimanında mahsur kalmak hayal edilmesi bile güç bir durum. 2018 yılında da Suriyeli mültecinin havalimanında mahsur kaldığını duyduğumuzda da aklımıza ilk gelen kişi oydu. Umarım bugün onun hikayesini dinlerken göçmenlik, mültecilik ve insan hakları üzerine daha fazla derinlemesini düşünmenize vesile olabilmişimdir. Sınır Etkisi'ni dinlediniz. Bizi nereden, hangi zaman diliminde dinliyorsanız hepinize günaydın, iyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler diliyorum. [00:11:09] Speaker B: Zını Etkisi programını Apple Podcasts, Google Podcasts, Spotify, Stitcher, SoundCloud platformları üzerinden dinleyebilir ve konu hakkındaki görüşlerinizi bize iletebilirsiniz.

Other Episodes

Episode 128

June 27, 2024 00:15:10
Episode Cover

Kocaman Gözler İçinde ''İŞKENCE'' | Sınır Etkisi

Bazen siyah beyaz bir filimde gözlerde mors alfabesini kullanarak  işkenceye uğradığını anlatmaya çalışan esirler gördük, bazen af getirildi diye sevinip otobüsten inmesini bekleyen yakınını...

Listen

Episode 52

January 05, 2023 00:12:13
Episode Cover

Açlık Sınırı | Yemen | Sınır Etkisi

Arap Baharı’ndan sonra başlayan Yemen İç Savaşı sürüyor. Mezhepler ve taraflar birbirini vururken açlıktan kendi ellerini kemiren çocuklardan ve yüz binlerce ölüden bahsediliyor. Peki...

Listen

Episode 111

February 20, 2024 00:13:26
Episode Cover

Her şey mülteci kriziyle başlıyor… | Sınır Etkisi

”Dünya’nın devletsizlere sunabileceği tek “ülke”, mülteci kampları..” Neden hepimizin Hannah Arendt’in “Totaliterizmin Kaynakları” kitabını okumamız gerekiyor? “İnsanlar kendi hükümetlerinden yoksun kaldıklarında ve minimum haklarına...

Listen