Episode Transcript
[00:00:01] Speaker A: 8 Ocak 2025 tarihinde, San Pulu'da 7 farklı hücrede tutulan 43 kişiden her birimize Çin'e gönüllü geri dönüş için onay verdiğimizi belirten bir belgeyi imzalamamız istendi. Bu belgeyi imzalamayı açıkça reddettiğimizde yetkililer hepimizin fotoğraflarını çekti. Bizleri kabul etmeye hazır ülkeler olduğunu bilmelerine rağmen, Tayland yetkilileri ne bizleri serbest bırakıyor ne de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin bizimle görüşmesine izin veriyor.
Ailelerimizle de görüşmemiz yasaklanmış durumda. Şimdi zorla geri gönderilme riskiyle çok acil bir şekilde karşı karşıyayız.
Buradaki yemekler helal değil, hiç helal yemek gelmiyor. Bu konuda endişe duyuyoruz. İhtiyaçlarımıza yardımcı olan Müslüman kardeşlerimize ve Şehir-i İslam'a katten teşekkür ederiz.
Lütfen bizi kurtarın.
Çin'e geri gönderilirsek yalnızca hapsedilmekle kalmayacağız. Aynı zamanda ailelerimiz ve arkadaşlarımız da bu durumdan etkilenip hapse atılma riskiyle karşı karşıya kalacak.
UNHCR'dan mülteci statüsü talep ediyoruz.
Çin'e geri gönderilmek istemiyoruz.
Eğer Çin'e geri gönderilirsek hapse atılacak veya öldürüleceğiz. Ailelerimiz de aynı tehlikeyle karşı karşıya kalacak.
Sayın Başkan, siz ve aileniz nasılsınız? Umarız hepiniz iyisinizdir. Bir anne ve bir evlat olarak bizim yaşadığımız bu durumu en iyi siz anlayabilirsiniz. Özgürlüğümüze kavuşabilmemiz için bize yardım edebilecek en doğru kişi sizsiniz. Burada hayatlarımız için gerçekten çok endişeliyiz.
Saygılarımızla. 48 Uygur Sığınmacı.
[00:02:03] Speaker B: Tayland hükümeti hukuka aykırı bir şekilde 40 Doğu Türkistanlıyı bir gece vakti zorla Çin'e geri gönderdi. Bu satırlar Çin'e iade edilen Uygurlardan geriye kalan mektuplar. Bu mektuplar Tayland'da gözetim altında tutulan Uygur Türkleri tarafından yazılmış.
Elinde kalemi tutarken ne düşünmüş olabilir? Korku, çaresizlik, belki de umut. Aslında bu bir vedada olabilir. Bu mektupların her bir kelimesinde farklı bir hikaye saklı.
Bu satırları onlar belki seslendiremedi ama biz bugün onların sesi olmak için burada konuşacağız. Biz onların hikayelerine ses olurken aynı zamanda 1960'lı yıllarda gerçekleşen Uygur Türklerinin göçü konusunda çalışmalar yapan araştırmacı Hamit Göktürk sorularımızı yanıtlayacak.
Sınır etkisinden sesimizi duyurabildiğimiz herkese merhabalar.
Ben Kader.
[00:03:06] Speaker C: 2014.
[00:03:34] Speaker B: Yılında yüzlerce Uygur Türkü Çin'in baskılarından kaçarken Tayland'a sığındı, bir umutla. Ama kaçtıkları baskının bir benzeri burada da onlara yetişmişti.
Kadınlar ve çocuklar Türkiye'ye gönderildi.
Ancak erkekler yıllarca belirsizliğin içinde kamplarda tutuldu.
Uluslararası insan hakları kuruluşları devreye girmişti. Diplomatik çabalarla iadelerin durdurulacağına dair güvence alındı. Ama bir sabah ansızın o güvenceler yok oldu.
Gözaltında tutulan 48 Uygur Türkü bir gecede Çin'e teslim edildi ve sonrası sessizlik oldu.
[00:04:20] Speaker D: Selamünaleyküm. Hayırlı akşamlar, hayırlı ramazanlar. Allah ibadetlerimizi kabul eylesin.
Ben ismim Hamit Göktürk. 1950 Doğu Türkistan'da Yarkent kenti doğumluyum. 1961 yılında babamla birlikte Afganistan'a ve 1965 yılında da Türkiye Cumhuriyeti Devletimizce İskanlı göçmen olarak Afganistan'dan, Kabil'den uçaklarla getirildik. Birleşmiş Milletler'in tahsis ettiği uçaklarla Kayseri'ye İskanlı göçmen olarak yerleştirildik. Yani 60 senelik hayatımız Türkiye'de geçti.
Tarih bölümü mezuniyim, emekliyim.
[00:05:00] Speaker B: Çin hükümeti Uygur Türklerine karşı sistematik bir asimilasyon politikası yürütüyor.
2017'den bu yana milyonlarca Uygur yeniden eğitim kampları adı altında toplama kamplarına kapatıldı.
Burada insanlar kimliklerinden, dillerinden ve inançlarından koparıldı. Gözaltına alınanların birçoğu hiçbir suç işlemedikleri halde terörle mücadele bahanesiyle gözaltında tutuldu.
zorla çalıştırılıyor, fabrikalara gönderiliyor, kadınlar zorla kısırlaştırılıyordu. Ve belki de o 48 kişi şu anda o kamplardan birinde ya da daha kötüsünde.
[00:05:40] Speaker D: Şimdi günümüzde Türkiye'de pek gündeme gelmeyen bu Tayland'da 11 yıldan beri gözaltında tutulan Uygurlar geçtiğimiz 27. Şubat tarihinde Çin'e iade edildi bunlar. Çin'den gelen özel uçaklar var. Çin bunları direkt Doğu Türkistan'ın Kaşgar kentine götürdü. Bunlardan önce bir öncesi var. 2015 yılının 9 Temmuz tarihinde yine o şekilde 3 uçakla 107 kişi Çin polisi bizzat Tayland'a gelerek bunların ellerini ayaklarını bağlayarak kafalarını siyah geçirerek götürmüştü. Bu ikinci bir şeyin tekrarı.
[00:06:25] Speaker B: Hamit Bey, Tayland'da uzun süre gözaltında tutulan Uygurların hukuki statüsü neydi?
Neden serbest bırakılmadı ya da güvenli ülkelere gönderilmediler?
[00:06:36] Speaker D: Şimdi buradaki Uygurların hukuki, bunların hukuki statüleri yok. Sadece bunlar Çinli insan kaçakçılarının bütün varlığını vererek oradaki baskı, zulüm ve etnik soykırımdan kurtulmak için kaçan insanlar bunlar.
Bunlar Birleşmiş Milletler'e başvurmuş olsa da fakat bu Çin'in, Çin biliyorsunuz dünyanın hayduta oldu. Yani küresel bir haydutanına geldi.
Kendi ekonomik ve diğer siyasi baskılarını kullanarak bu insanların ülkelere baskı kurarak bu insanların böyle sığınmacı statüsü vermesini sürekli engelliyor Çin.
Birleşmiş Milletlerle tanınan herhangi bir hukuk statüsü maalesef bulunmuyor.
[00:07:33] Speaker B: Daha öncesinde Çin'e iade edilen Uygur Türklerinin akıbeti hakkında kesinleşmiş bilgiler var mı acaba?
[00:07:39] Speaker D: Bu insanlar 11 senede orada tutukluydu zaten. 48 kişiydi, 40 kişisini geri verdiler. Şimdi birisi vefat etti, 7 tanesi hala.
şeyde tutuluyor. Bunların yaşı küçük olduğu için, 18 yaşında eşit olmadıkları için onları geri vermediler. Onlar hala Tayland'da tutuluyor.
Şimdi daha önceden dediğim gibi şimdi bu Çin'in siyasi literatüre sınırı aşan baskılar diye bir terim girdi. Bu sınırı aşan veya sınır ötesi baskılar nedir?
Çin sadece Doğu Türkistan'da yaşayan Uygurlara değil, Dünyanın neresinde yaşasın yaşasın Türkiye dahil işte Avrupa ülkeleri Amerika dünyanın dört kıta ve yirmi sekiz ülkesinde Uygur Türkleri yaşıyor. Bunlara baskı yapıyor. Yani orada memleketindeki ülkelerindeki ailesi ve yakınları üzerinden şantaj ve tehdit ederek ve bizzat bu ülkelere böyle polis göndererek örneğin Türk Cumhuriyetleri, Pakistan gibi ülkelere Çin polisi gelip istediği insanı yakalayıp o ülkelerinde yardımıyla Çin'e götürebiliyor mesela 2017'de Mısır'a üniversitelerde öğrenci gören yüzlerce öğrenci yakalayıp Mısır polisinin yardımıyla bu Çin bunları götürdü.
Yani Doğu Türkistanlılar için, Uygur Türkler için dünyanın hiçbir tarafı güvenli değil şu anda.
Türkiye'de böyle bir şey olmadı. Türkiye bin yıllık geleneğe sahip bir ülke.
Kimseye iade etmedi şimdiye kadar.
[00:09:27] Speaker B: Çin'e iade edilen Uygur Türklerinin başına neler gelebileceğini tahmin ediyorsunuz peki?
İade edilen insanların nasıl bir gelecek bekliyor olabilir?
[00:09:35] Speaker D: Şimdi 2015 yılının Temmuz ayında Çin'e 107 kişi iade edildi. Bunu televizyonlarda Çin, Guya, ben dünyanın neresinde olursa olsun Uygurları bu şekilde yakalayıp bunları götürüp cezalandırabilirim diye dünyaya meydan okudu.
Bunlar götürüldükten sonra burada akrabası olanlar var çeşitli kanallarda bilgi alıyor. Şimdi Doğu Türkistan'da 2017'den beri ziyaretler, karşılıklı ziyaretler, mektup ve telefonla haberleşme, internetle haberleşme tamamen kesilmiş durumda 8 yıldır. Fakat insanlar mecbur olunca çeşitli kaynaklardan, çeşitli yollardan akrabalar hakkında bilgi alabiliyor. Bunların birçoğu kamplara atıldı orada toplama kampları Çin'in.
Hitler faşizminin Yahudiler ve diğer bazı uluslara karşı soykırma amacıyla tuttuğu bu kaplara konuldu.
Bir kısmı da orada idam edildiği dair bilgiler var.
Birçoğu da uzun yıllık hapis cezalarına körüptürüldü.
Şimdi bizim Türkiye'deki ve Batı'daki cezaevindeki standartlara bu aklımıza gelmesin. Orada Cezaevindeki ve haptalardaki şartlar çok ağır. Orada beslenme yetersizliği var, sürekli sistematik baskı ve işkence var, zulüm var, kadınlara taciz var. Bin bir türlü orada zulüm, devamlı zulüm olunca insanlar sağlıkları kaybediyorlar ve zamanla burada hayatlarını kaybediyor, ölüyorlar.
Veya böyle fetiş durumunda kalan bakıma muhtaç olduğu için onlara bakmamak için yani onların masraftan kurtulmak için ailelerine o yarı ölü haline getirdiği mahkumları ailelerine yakınlarına teslim ediyor, iade ediyor onlara.
Şimdi Çin'de bu sefer 2025 yılının 27 Şubat tarihinde iade edilen 40 kişinin Doğu Türkistan'da gazetecilerin gidip orada bir bizim anladığımız manada bağımsız gazetecilik yok. Gerçek gazetecilik yapılmıyor. Fakat çeşitli kanallar mesela bunların Kaşkar'a götürüp onları cezaevlerde kovduğunu ve bunların sorgulandığı ve Çin'in basınındaki yansımalarına göre Çin'deki basın biliyorsunuz Komünist Partisi'nin kontrolü altında.
Onlar ıslah edilecek. Islah edildi demek yani orada kamplarda zorla köle işçi olarak çalıştırılarak yani buradaki ıslah meselesi, ıslahtan amaç odur yani. Yani bu şekilde bunları ıslah edeceğiz. gerekli şekilde bunların normal yaşantılarını sürdürebilmeleri için her türlü tedbir alacağız diye haberler okuduk. Fakat biz bu yine, bunlar hiçbiri inandırıcı değil.
Çin yönetimi bilgi paylaşımında çok ustadır. Yani dezenformasyonda çok ustadır. Yani Çin'in her dediğini de kabul etmek, inanmak mümkün değil.
[00:12:56] Speaker B: Uluslararası toplumun Uygur meselesine yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
[00:13:01] Speaker D: Şimdi uluslararası toplumun uyguru meselesine yaklaşımı maalesef olumlu diyemeyeceğiz. Burada Birleşik Milletler dahil, batılı ülkeler, Türk İslam dünyası bu meseleye zor durumda, sıkıntı içinde olan toplumlara gösterdiği ilgiyi burada göstermiyor.
Bunun sebebi de Çin'in bugün uluslararası düzeyde ülkelere bu baskı yapması zorunda.
Bunlara uluslararası toplum yeterli ilgiyi göstermiyor. Birleşik Milletler'de oylama oldu.
Müslüman ülkeler, bazı Afrika ülkeleri var, Müslüman ülkeleri çoğu bir ikisi hariç. Mesela Sobali ile Katar hariç. Diğerleri, hepsi Arap ülkeleri Çin'in lehinde oy kullandı, Çin'de yana oy kullandı. Çin bunları bir şekilde ekonomik gücünü kullanarak, yani parasal gücünü kullanarak Bu ülkelere uluslararası forumlarda, Birleşmiş Milletler'de olsun, uluslararası platformlarda olsun yeterli derecede bunlara ilgi göstermiyor burada. Yani buradaki benim değerlendirmem bu.
Mesela bugün her yıl Mart ayında Birleşmiş Milletler'in Cenevre İnsan Hakları, Yüksek Konseyler'in Cenevre'de bir toplantı yapıyor.
Dünyadaki insan haklarının değerlendirme toplantısı.
Mesela bugün Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Konseyi Başkanı Volker Türk, bu kişi bütün dünyadaki insan hakları meselesinden bahsederken Uygurların durumunu özellikle gündeme getirmedi. Çünkü burada Çin'in çok büyük bir baskısının ve buraya bir etkisinin ve baskısının olduğunu düşünüyoruz.
[00:14:56] Speaker B: Son olarak dinleyicilerimize söylemek istedikleriniz nelerdir bu konu hakkında?
[00:15:01] Speaker D: Şimdi Doğu Türkistan, bugün Doğu Türkistan'da olan soykırım, oradaki insan hakları ihlalları ve insanlık suçları tarihin hiçbir devresinde görülmeyen şekilde büyük bir dram orada, insanlık dramı devam ediyor. Filmlerde, sosyal medyada görüyoruz. Faşist lider Hitler'in bu Yahudileri ve diğer bazı kendini düşman olarak gördü.
Ulusları yok ederken, onları soykırım yaparken aniden gaz odalarında veya çeşitli şekilde bir şekilde öldürüyorlardı yani. Ama Çin böyle yapmıyor. Bunlar can çekiştire çekiştire.
Bunları iskence ede ede öldürüyor. Mesela aileleri çocuklarını anne babalarından koparıyor. Bir toplumun tebeli olan Aileyi tamamen dağıtıyor Çin. Ve bunları birbirine hasret, birbirine özlem içindeki olan bu aile bireylerine, hepsine bu şekilde bir işkence uyguluyor burada.
Manevi ve maddi işkence uyguluyor. Bunun bilinmesi çok önemli.
Doğu Türkistan, Türk dünyasında, İslam dünyasında çok önemli bir konumda, tarihi itibariyle çok önemli bir ülke.
Bugün 1933'te Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulurken, Pakistan'ın manevi kurucusu olan Doktor Muhammed İqbal'in bir sözü var. Diyor ki Kaşgar yani Doğu Türkistan İslam dünyasının doğudaki en müstakim kalesidir diyor. Ayrıca Doğu Türkistan'da bugün ilk Müslüman Türk Devleti Doğu Türkistan'da kuruldu. Kaşgar bugün Karahanlı ilk Müslüman Türk Devleti Karahanlıların başkentidir. Yani dünyada Türkler içerisinde Müslümanlığı devletin resmi dili olarak kabul edilen birdir. Ayrıca ilk Kur'an-ı Kerim Doğu Türkistan'da Türkiye'ye tercüme edilmiştir. Yani Müslüman Türkler'in anlayabilmesi için ilk Kur'an-ı Kerim tercümeleri Doğu Türkistan'da meydana gelmiştir. Yani orada yapılmıştır.
Ayrıca Türk dilinin İlk yazılı lügatı olan Divan-ı Lügat-ı Türk yine 1071 yılında Kaşkar'da yazılmış ve Abbasi halifesine takdim edilmiştir 1074'te. Yine Türklerin ilk hukuk ve felsefe kitabı olan Kutatkı Bilik yani insana mutluluk veren bilimler adıyla yazdığı Kutatkı Bilim kitabı Doğu Türkistan'da Yusuf Haz Hacip tarafından yazılmış ve bizim ilk felsefi ve hukuk kitabımız olan tarihe geçmiştir.
Türk tarihine ve İslam medeniyetine büyük katkılar sağlamış olan Uygur Türklerini, bugün Doğu Türkistan'ı yaşayanlara Uygur Türkleri olarak tanımlanıyor. Tabii Uygurlar çoğunlukla diğer Türk boyları da bu ülkede yaşar. Bu yüzden Doğu Türkistan'daki bu zulme unutmamalı.
Doğu Türkistan'ı insani, vicdani ve ahlaki olarak Doğu Türkistan meselesiyle ilgilenmenin bir zaruret, bir vecibe olduğunu düşünüyorum.
Beni sabırla dinlediğiniz için de çok teşekkür ediyorum.
[00:18:18] Speaker B: Hamit Bey'e teşekkür ediyoruz, bizimle bilgilerini ve düşüncelerini paylaştığı için.
Tayland, Çin ile olan ilişkilerini bozmamak için Uygurları iade ediyor. Daha önce de 109 Uygur Çin'e teslim edilmişti ve hala çoğunun akıbeti bilinmiyor.
Bugün onların sesi olmak için buradayız.
Çünkü unutulmalarına izin verirsek, bir gün biz de unutuluruz.
Sınır etkisini dinlediniz. Bizi nereden, hangi zaman diliminde dinliyorsanız, hepinize günaydın, iyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler diliyorum.
Sınıf etkisi programını Apple Podcasts, Google Podcasts, Spotify, Stitcher, SoundCloud platformları üzerinden dinleyebilir ve konu hakkındaki görüşlerinizi bize iletebilirsiniz.