Episode Transcript
[00:00:01] Speaker A: Sınır etkisinden sesimizi duyurabildiğimiz herkese merhabalar. Ben Kader. Bugün sizlerle çok önemli ve güncel bir konuyu ele alacağız. Türkiye'deki Suriyeli nüfusun toplumumuzda nasıl algılandığını, bu algıların nasıl şekillendiğini ve son dönemde yaşanan toplumsal değişimleri konuşacağız. Uzun uzadıya bölümler boyunca bu konu hakkında çok bahsetmiştik. Ama artık bir değişim var.
[00:00:30] Speaker B: Çok kızıyorlar, niye geldiler, niye vatanların, niye savaşmıyorlar diye. Savaşa inanmıyorsa, savaşan ve savaşın karşısındaki kişiler gibi düşünmüyorsa o zaman ne için savaşacak? Lokmamızı bölüşmek zorunda kalıyoruz.
[00:00:49] Speaker C: Dilini, kültürünü, aileni, arkadaşlarını, alışkanlıklarını her şeye sıfırdan başlıyor.
[00:01:07] Speaker A: Hepimiz son haftalarda çok hızlı değişen bir gündemin içinde bulduk kendimizi. Bir yanda Suriyelilerin özgürlüğü üzerine çıkan haberler, diğer yanda toplumsal değişimlere dair umutlar, endişeler, belirsizlikler. Birkaç hafta öncesine kadar belki de hiçbirimiz bu kadar hızlı ve ani değişimlerin içinde olacağımızı tahmin edemezdik.
Bugünlerde birçok Suriyeli, Türklerin onlara karşı olan tavırlarının artık değişmeye başladığını söylüyorlar mesela. Bir zamanlar Suriyeliler Türkiye'de keyif için kalıyor diyen insanlar, Bahas rejiminin yaptığı katliamları, insan haklarına olan ihlallerini, akıl almaz haberleri gördükten sonra artık Suriyelilerin yaşadığı zorlukları daha iyi anlamaya başlamış gibi görünüyor.
Herkes o kadar iyi ki, ilk geldiğimizde ki gibi davranmaya başladılar, diyen Suriyeliler buruk bir sevinçle bu cümleleri kuruyorlardı. İşte bu cümleler, bu buruk sevinçler, bir dönemin sona erdiğini ve yeni bir farkındalık olduğunu gösteriyor bizlere. Size sormak istediğim soru şu aslında. Bu farkındalık nereden geliyor? Neden şimdi?
Birçok Suriyeli ve insan hakları aktivistleri bu değişim için yıllarca çabalarken ve çoğu Suriyeli de umutsuzca artık değişmez dedikten sonra son haftalarda bu geçiş, bu değişim nasıl oldu?
Suriyeliler Türkiye'ye ilk geldiğinde toplumda büyük bir direnç vardı.
Onlar görülmeyen bir grup halinde gelmişti. Zamanla bu algı toplumsal olarak içselleştirildi. Ama bir noktada özellikle Suriyeli mültecilerin yaşadığı zorluklar daha fazla göz önüne gelmeye başlandı.
Toplumun geneline yayılmış olan bu önyargılar, Suriyelilere dair yanlış bilgilendirmeler ve yerleşmiş nefret algıları yıllar içinde derin bir toplumsal yaraya dönüştü.
Hepimiz bununla savaşmaya çalıştık. Birçok Türk, onlar gelmeseydi bu kadar zor durumda olmazdık diye düşündü. Çokça tartışıldı bu konular.
Oysa bunun ne kadar karmaşık bir mesele olduğunu çoğumuz göz ardı ettik.
Toplumumuzda nefretin kökleri kimse kabul etmek istemese de çok derinlere inmişti. Artık yabancı karşıtlığı değildi bu. Tamamen bir Suriyeli nefretiydi.
Birçok kişi için yabancı olması değil, nereli olursa olsun çok önemli değil. Hatta Arap olması bile önemli. Yani bu yabancı karşıtlığı değildi.
Suriyeli olması ona bir ön yargı, bir şeyler düşündürmeye yetiyordu.
İşte bu algı artık değişiyor, diyoruz.
İnsanlar bir yerde empati kurmaya başladı, diyoruz.
Ve bu algının ne kadar gereksiz, ne kadar sadece duyumlarla, gösterilenlerle, medyayla olduğunu insanların anlamaya başladığı için bize bir vuruk bir sevinç geliyor aslında. Farkında mısınız? Toplumsal algılar aslında ne kadar kırılgan ve hızlı değişebilen yapılar.
İnsanlar bazen uzun yıllar süren önyargılarla Normal hayatlarına devam ederken, bunu hiç garipsenmeyecek yanlış bir şey gibi hissetmezken birdenbire bir değişim yaşayabiliyorlar.
Suriyelilerin Türkiye'ye ilk geldiklerinde yaşadıkları travmalar, dil bariyerleri, kültürel farklılıklar ve ekonomik zorluklar zaman içinde Türk halkının da yaşamış olduğu kaygı ve korkuları tetikledi.
Üzerine milyonlarca seminerler düzenlendi, projeler yapıldı. İyisiyle kötüsüyle. Bazıları toplumun ön yargısını destekliyordu. Bazıları da onun karşısında durup, hayır öyle değil, böyle aslında, bu bir insan hakkı demeye çalışıyordu. Yavaş yavaş bu kaygıların yerini empati almaya başlıyor. Çünkü toplumda bir kesim gerçekleri görmeye başladı. Suriyelilerin travmalarını, yaşam mücadelelerini, umutlarını daha iyi anlamaya başladı.
Ancak ne kadar olumlu gelişmeler olsa da toplumda hala bu nefret algısının izleri var. Herkesin bu algıyı bir anda silip atması kolay değil.
Bu noktada toplumun tüm kesimlerinin bu değişimi kucaklaması için daha fazla farkındalığa ihtiyacı var. Önyargılara dayalı söylemler değil, empati ve anlayış temelinde bir diyalog kurmalıyız.
Her iki taraf da geçmişin öfkesini bir kenara bırakıp, karşılıklı anlayışa dayalı bir toplum inşa etmenin yollarını aramalı.
E sonuçta bu değişim sadece Suriyeliler için değil, Türkler için de büyük bir adım.
Bu süreç sadece Suriyeli mültecilerin topluma entegrasyonu değil, aynı zamanda Türk toplumunun kendi vicdanıyla yüzleşmesi, aynı zamanda benim için bir dönüm noktası olarak adlandırıyorum. Gelişen bu yeni algılar toplumu sadece bireysel olarak değil, kolektif olarak da iyileştiriyor. Nefretin yerine anlayış, korkunun yerine umudun alacağına dair bir önyargım var mesela benim. Evet, değişim zorlu bir yolculuk olabilir. Hala önyargılarla bakabiliriz.
Ama bu yolculukta hep birlikte ilerlemek, her iki tarafın da birbirini anlaması için fırsatlar yaratmak çok önemli. Hep söylüyorum, bizim geleceğimiz sadece biz değil, hep birlikte olabileceğimiz bir gelecek.
Bu bölümde sizlerle biraz dertleşmiş gibi olduk. Suriyelilerin yaşadığı toplumsal algıyı, Suriye'nin özgürlüğünü kazandığı, Suriyelilerin umut dolu bir döneminde bu algıların Türkiye'de nasıl değiştiğini ve geçmişin izlerini hala bizleri nasıl etkilediğini konuştuk aslında.
Umarım bu dertleşme sırasında toplum olarak hepimiz nasıl daha duyarlı ve anlayışlı olabileceğimize dair bazı fikirler edinmişizdir.
Dün Kürtlerdi, bugün Suriyeliler, yarın başka bir ırk, başka bir isim olabilir. Bundan bir ders çıkarmalıyız bence.
Ve bu ön yargıların, bu oluşturulmuş ön yargıların aslında sadece halka ve bizlere, topluma zarar verdiğini unutmamalıyız.
Geçtiğimiz dönemlerde bir tarafa ayrılan partiler, siyasiler, bakın bu dönemde nasıl fikir değiştirebiliyorlar, nasıl olması gerektiği gibi davranıyorlar. O dönemde öyle olması gerekiyormuş. Ama ileriki dönemlerde de bir daha böyle bir durum yaşamayacağız diye bir kural, bir kayda yok. Olabilir. Ve biz bu durumla toplum olarak nasıl baş edeceğiz? En önemli nokta bu.
Sınır etkisini dinlediniz. Bizi nereden, hangi zaman diliminde dinliyorsanız, hepinize günaydın, iyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler diliyorum.
[00:08:13] Speaker B: Çok kızıyorlar, niye geldiler, niye vatanların, niye savaşmıyorlar diye. Savaşa inanmıyorsa, savaşan ve savaşın karşısındaki kişiler gibi düşünmüyorsa o zaman ne için savaşacak? Lokmamızı bölüşmek zorunda kalıyoruz diye.
[00:08:33] Speaker C: Dilini, kültürünü, aileni, arkadaşlarını, alışkanlıklarını. Her şey sıfırdan başlıyor.
[00:08:42] Speaker A: Sınıf Etkisi programını Apple Podcast, Google Podcast, Spotify, Stitcher, SoundCloud platformları üzerinden dinleyebilir ve konu hakkındaki görüşlerinizi bize iletebilirsiniz.